GÖLGE TIYATROSU

Piero Castellano
4 min readOct 6, 2017

--

August 12, 2012 at 10:44pm

Müzeyyen Nalkesen ve Ishak 2. Tekgül

Ramazan, Islam cemaatinin gün boyunca oruç tuttukları aydır.

Çesitli Islamülkelerinde, dinî geleneklerin ötesinde, orucun açıldıgı aksam yemekleri (“iftar”) içinözel tariflerden, iftar sonrası eglencelerine varıncaya kadar pek çok âdetbulunmaktadır.

Türkiye’deki bu geleneklerin en karakteristiklerinden birisi gölge tiyatrosudur.

1300'lerin ortasında, daha sonra Osmanlı Imparatorlugu hâline gelecek olanimparatorlugun o dönemki ilk baskenti Bursa’da, padisaha adak olarak yapılmakta olanbir camide çalısan iki tuhaf kisinin oldugu ve aralarındaki sakalasma ve atısmalarındiger isçileri alıkoydugu ve bu nedenle insaatın yavas ilerlemekte oldugu anlatılır.Gecikmenin nedenini ögrenen padisah, üzerinde fazla düsünmeden bu ikilinin baslarınıkestirir ve böylece caminin insaatı tamamlanır. Ancak bu ikilinin arkadasları, renklifigürler kullanarak arkadaslarının yaptıgı nükteleri sahnede canlandırarak anılarınıcanlı tutarlar. Geleneklerin anlattıgına göre Türk gölge tiyatrosu bu sekilde dogar.

Tarihî kaynaklara göre ise Mısır’dan getirilen bir sanat söz konusu: Dogu’da,muhtemelen Cava Adasında bu sanatı kesfeden Arap tüccarlar tarafından ülkeyegetirildigi ileri sürülüyor.

Osmanlı tarihçisi ve seyyahı Evliya Çelebi, 17. yüzyılda,Konstantinopoli’de bir iftar yemegi sonrası bir gölge tiyatrosu izledigini yazıyor ve busekilde, Ramazan ayının bir gelenegi oldugunu da teyit etmis oluyor.

Halk tarafından sevilmesine ragmen gölge tiyatrosu artık çok yaygın degil ve bugün“Karagöz ile Hacivat” (gösterinin baslıca kisilerinin adları) gösterisini izleyebilmek pekkolay degil.

Eski bir tiyatro oyuncusu Halit Eker, gölge tiyatrosu dünyasıyla temasageçti ve bu sanatı, bir zamanlar gösterilerin gerçeklestirildigi meydanların adı“Palanga” adını verdigi baslıca faaliyeti hâline getirecek derecede bu dünyaya tutkuylabaglandı.

Halit Eker

Eker söyle söylüyor: “Karagöz ile Hacivat tiyatrosu, Ramazan Bayramıaksamlarında özellikle çocuklara yönelik bir gelenektir. Iki kahraman Bursa’lı olsa dadiger kahramanlar az çok tüm Osmanlı Imparatorlugu’nu temsil ediyor; bizzatseyircilerin de kendilerinden bir seyler bulabilecekleri, kliselerle dalga geçen birinsanlık kesiti sunuyor.” Ayrıca, tüm sokak tiyatrolarında oldugu gibi, erk sahipleriniaçıkça elestirmenin tehlikeli oldugu dönemlerde, sadece yetiskinlerin anlayabilecegi “masum” taslamalar için de bir fırsattı. Halit, gösterinin kahramanlarının figürlerini vebir temsil için gerekli her seyi barındıran kutunun bir parçasını olusturan, gölgelerinyansıtıldıgı ipek perdeyi gösteriyor: Sokak tiyatrosu için tasınabilirlik büyük önemtasıyordu. Kahramanların figürleri, yaklasık 30 cm uzunlugunda ve deve ya da sıgırderisinden kesilmis, boyanmıs ve birlestirilmis parçalardan olusuyor.

Dogutiyatrolarında oldugu gibi iki çubuk aracılıgıyla ve tek bir “kuklacı” tarafındanoynatılıyorlar. Halit sözlerine söyle devam ediyor: “Her kahramanın karakteristiközellikleri var: Hacivat bilgili, kültürlü konusuyor ve kaba ve görgüsüz Karagöz’üegitmek için nafile çaba sarfediyor.”

Halit, ustasından öğrendiği gelenekleri canlı tutmasına ve izlemesine rağmen kalıpların dışında çalışıyor. Gösterilerini özellikleanimasyon seklinde, özel toplantılarda gerçeklestiriyor. Ancak Hacivat ile Karagöz’ünki,belli kuralları olan, kapalı bir dünya. Halit’le birlikte Ankara Kalesi’ne çıkıyoruz.Eskiden pirinç madeninin islendigi antik bir hanın üst katında, Bursalı bu iki kahramanailiskin el yapımı objeler satan bir dükkân bulunuyor. Dükkânın sahibi Müzeyyen Nalkesen, Halit’in arkadası ve Türkiye’de gölge tiyatrosunu sahneye koymayı basaran ilkkadın olarak ünleniyor.

Müzeyyen, gölge tiyatrosu sanatını kurallara baglayan ritüelleriaçıklıyor: “Bu tür sokak tiyatrosu pek çok ülkede var ama genelde hep mahallî mitoslarüzerine kurulu. Türkiye’de ise dinî mistisizm üzerine kurulu kuralları izliyor. Temsilinkahramanlarının yansıtıldıgı perde, toplumun aynasını temsil ediyor; izleyiciyi,kuklacıların dünyasından ayırıyor ve aynı zamanda da dünyanın faniliginin ve Tanrı’nınessizliginin bir metaforunu temsil ediyor.” Daha sonra Müzeyyen, “usta” olmak içinkatedilen ve kendisinin henüz tamamlamadıgını söyledigi zorlu güzergâhı anlatıyor:“Çıraklıkta üç seviye var: En düsük olanı “Sandıkkar”: Bu düzeyde sadece tiyatrosahnesini barındıran kutu tasınılabilir, sahne temizlenebilir, ısıkla ilgilenebilinir amakahramanlara dokunulamaz bile. Bir sonraki seviyede “Çırak” olunuyor ve çesitlikahramanları deve derisi üzerinde çizip, kesip daha sonra boyamak ve sekillendirmekögreniliyor.” Genç sanatçı, islemlerin farklı safhalarını gösteriyor: Deriye zararvermeyen bitkisel boyalarla gerçeklestirilen renklendirme safhası en zorlu olanı;üzerinden birkaç el geçmek gerekiyor. Daha sonra, figürlerin saydamlıgına üçboyutluluk izlenimi veren ısık etkisi eklemek için, biz aracılıgıyla figürlerde delikleraçılıyor. Müzeyyen sözlerini söyle bitiriyor: “Bir çıragın usta olabilmesi için,kahramanları gerçeklestirebilmek için el becerisine sahip olmanın yanı sıra gölgetiyatrosu tarihini ve gelenegini tanıdıgını kanıtlaması gerekiyor. Ama aynı zamanda dagösteri sırasında geleneksel sarkılar icra edebilmek için müzik bilgisi, tiyatro yetenegive hem çocukları eglendirebilmek hem de yeni çıraklar egitebilmek, dolayısıyla’Karagöz ile Hacivat’ sanatını nesilden nesile aktarmak için, pedagojik kabiliyet degerekli.”

Nitekim bu gelenegi koruyan hiçbir akademik program yok: Bu gelenegin korunması,Türkiye’de kalan on kadar “Usta”ya teslim edilmis durumda. Baslıca iki kahramanısadece bir usta canlandırabiliyor. Müzeyyen, ustası Ishak 2. Tekgül’e çırak rolünde sıksık yardım ediyor; ama “yardak” rolünü gerçeklestirdigi zamanlar da oluyor: Yardak,kadın rollerinin ve müzikle eslik görevlerinin verildigi bir çırak. Ama genç Müzeyyenbenzersiz bir vaka olusturuyor: Halk tarafından en çok sevilen Karagöz’ün tipik sesinikatı bir egitim sonrasında yorumlayabilen ilk kadın sanatçı durumunda. Ishak,Müzeyyen’in hazır olduguna karar verdigi an ustalık kusagını ona teslim edecek ve oandan itibaren Müzeyyen, Karagöz ile Hacivat’ı sahneye koyan ve kendi komedileriniyazan ilk kadın olacak. Yeni çıraklar da egitebilecek ama kendi ustasına her zamanbaglı kalacak. Ankara Gençlik Parkı’nda, Baskent Tiyatrosunun önünde renkli ve etrafıçocuklarla ve ebeveynleriyle çevrili bir otobüs duruyor: Karagöz ile Hacivat sokaktiyatrosunun çagdas versiyonu.

Günesin batısıyla birlikte, orucun sona erdigini haber veren çagrı minarelerdenyankılanıyor ve herkes aceleyle iftara baslıyor. Daha sonra, otobüsün bir yanı açılıyorve ipek bir perde üzerinde Bursalı iki dostun renkli gölgeleri beliriyor: Halit, Ishak veMüzeyyen gibi insanlar sayesinde bugün hâlâ padisahların huzurunu kaçırmaya ve halkıeglendirmeye devam ediyorlar.

--

--

Piero Castellano
Piero Castellano

Written by Piero Castellano

Photojournalist and writer, traveler, biker, based in Genoa, Italy.

No responses yet